Bu sayfamızda; Yılmaz Erdoğan Sözleri, Yılmaz Erdoğan Alıntılar, Yılmaz Erdoğan Şiirlerinden Sözler yer almaktadır.
– O kıza şiir yazılmaz.
+ Niye?
– Elini sıkmadı senin.
+ Korktu herkes gibi.
– Herkes gibi olana şiir yazılır mı?
Yol güzel
varmak kimin umurunda..?
Sana yaralarımdan çiçekler
Ve yangından kurtarılması imkansız
acılar bırakıyorum…
Gülüşüm Sivas yangını gibi…
Ağlarsam kızma.
Ölmek bile yakışıyor
Bazı adamlara…
Çile de hak edilir
Ebadına göre cinnetten
Taze sancılar elle seçilir,
Yar vazgeçer
Kovulursun cennetten.
Bir aşkı paylaşmak için çok geç,
Bir paylaşıma âşık olmak için ise erken…
Şimdi sana söylenecek tek cümle:
Bende sana yetecek kadar ben kalmadı…
Kendimden gidesim var.
İçimin gülen yüzü, hoşgeldin.
Yaşamak, hızlı bir ölme biçimidir.
Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum.
Sana bakmak, bir mucizeyi anlamaktır.
Bende sana yetecek kadar ben kalmadı.
Sen kötü şeyleri çok güzel söylüyorsun.
Bir insanı sevmekle başlıyordu her şey.
Müfredat dışı sevmeler içindir lise yılları.
Yıkılıyorum her geçen gün yokluğunun üstüne.
Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim.
Doğduğum günden iyi, öleceğim günden kötüyüm.
Artık zaman bile yetmiyor yaşadığımızı sanmaya.
Şimdi sen gidiyorsun ya, herkes sana benzeyecek.
Anladım ki ağaçlar, toprağa acı verdikçe büyüyorlar.
Yaşamak, dedi. Tek marifetiniz. Biraz özen gösteriniz.
Ne yani, ben de herkes gibi bir şeylerden bıkamaz mıyım?
Aradığınız kişiye ulaşılamıyor, yanı başınızdayken bile.
Seni seviyorum, ama seni sevmeyi eskisi kadar sevemiyorum.
Aslında sen haklısın. Unutmak değil ama hatırlamamak mümkün.
Aşkın her halini gördüm! O yüzden artık ne hali varsa görsün!
Gözlerime bakmaya alışık olduğu halde, bakmamayı marifet sanıyordu.
Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde, ama sen yoktun.
Hüzünden vazgeçemiyorsan onu seveceksin.
Ayrılığı ve küskünlüğü Yılmaz Erdoğan Sözleri sevmek onlardan kurtulmanın tek yolu galiba.
Neden hayatımız sonsuz bir geyik muhabbetine dönüşmüştü?
Neden her yerde, her zaman aynı şeyler, aynı konuşmalar, aynı kötü espriye aynı salak gülmeler vardı?
Hiçbir ayrılık güzel değildir. Ama Sezen’in her ayrılık şarkısı şahane!.
Ne kadar övülsen az, avazım çıktığı kadar susuyorum ismindeki sesli harfleri.
Denize sıfır evi hiç istemedim ben, ama hep gökyüzüne sıfır hayallerim vardı.
Bazılarımız giden bazılarımız kalan kısımdadır. Nereden baksan hüzün familyası.
Gittin. Arkana bakmadan. Benim, arkana bakıp bakmayacağını düşündüğümü düşünerek.
Güneşe güven olmaz çünkü, zamansız doğar bazen ve dolandırır yüreğimizdeki tomurcukları.
Beni beklemediğin belli, ama benim beklediğin kişi olmadığım nereden belli? Belki benim O.
Defolu bi ‘mal’ öldüğünü farkettim sonunda. Defolu’p gitmeseydin eğer, varamazdım farkına.
Ben’ kattım sana biraz, öyle sevdim seni. Çünkü sen https://www.neguzelsozler.com de bensiz; o kadar güzel değilsin hani.
Kuyunun tam dibindeyiz. Babamın dediği gibi “Körün herkesle aynı manzarayı gördüğü yerdeyiz.”
Sen, bir matematik eşitsizliğinde bilinmeyensin. Anlaşıldı; ‘yalnız bırakarak çözeceğim seni.
Ölümü göze almakla, daha yapacak çok şey olduğunu düşünmek arasında konserve bir yaşam parçacığı.
Bir ülkenin insanı tiyatroya sigaradan daha az zaman ve para ayırıyorsa çok ciddi sorunlar var demektir.
Ben, senin için ‘belkiydim’. Sen benim için ‘keşke’. ‘Belki’ seviyordur diye ‘keşke’lerim ısrarcı bu gece.
O kadar yoruldum ki artık hiçbir şeye şaşırmıyorum. Ve umrumda değil hiçkimse, ne halim varsa görmekle meşgulüm.
Her ayrılıktan sonra ya ‘güle güle’ ya da ‘hoşçakal’ denir sevgiliye. Sahi gülen ya da hoş kalan var mıdır sizce?
Etrafınıza bakın, en heyecan verici, en eğlenceli insanlar hep sahtekarlardır. Hepsi paldır küldür konuşan ağız dolusu gülen insanlardır. Çünkü sahtekar, sempatik olmak zorundadır. İyinin böyle bir mecburiyeti yoktur. İyi, sıkıcıdır. Kadınlar “iyiler”e değil, güvenilmez erkeklere aşık olur bu yüzden.
YAŞAYABİLME İHTİMALİ…
soğuk ve şehirlerarası
otobüslerde vazgeçtim
çocuk olmaktan
ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam…
Ben seninle bir gün Veyselkarani’de haşlama
yeme ihtimalini sevdim.
İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
(Ankara’da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o
zaman) özlemeye başladım herkesi.. Ve bu hasret öyle
uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım
sonra..
Bizim Kemalettin Tuğcu’larımız vardı…
Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı…
Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan
kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık..
Ben doktor
oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla…
Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu,
pütürlü duvarlara ve Türk Dil Kurumu’na inat bir
Türkçeyle… Ağbilerimizden öğrendik, Ş harfinden
orak çekiç figürleri türetmeyi..
Ankara’ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu
haber bültenleri..
Oysa Ankara’da hiç sevişmedim ben.
Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim..
(Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik
dikenleri saymazsak..)
Ankara’ya usul usul kurşun yağıyordu.. Ve belli bir
saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber
bültenleri.. Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim..
Ve hiçbir mahkeme tutanağında geçmedi adım..
Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm
sadece..
Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde ama
sen yoktun.. Ben, senin beni sevebilme ihtimalini
seviyordum, suni teneffüs saatlerinde.. Okul servisi
seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine
götürüyordu.. Ben, senin benimle Tunalı Hilmi
Caddesine gelebilme ihtimalini seviyordum..
Ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.
Yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır
gevrekliğini.. Sonra otobüs oluyordum,
kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü..
Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş
ovasının yalancı maviliğini.. Otobüs oluyordum bir
süre.. Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum,
yanağım otobüs camının garantisinde..
Otobüs oluyordum.. Bir ülkeden bir iç ülkeye..
Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum…
Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın
listesinin.. Korkuyordum..Sonra iniyordum otobüsten..
Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun, ömrümün
en kısa, ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu
koşuyordum.. Çünkü sonunda annem oluyordum babam
kokuyordum sonunda…
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim,
çocuk olmaktan..
Ve beslenme çantamda
otlu peynir kokusuydu babam…
Ben seninle birgün Van’daki bir kahvaltı salonunda…
Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği)
Bir yol üstü lokantasında…
Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay
kıvamında bakan Doğubeyazıt’ın herhangi bir toprak damında..
Ben seninle herhangi bir insan elinin terli
coğrafyasında olma ihtimalini sevdim..
Ben senin,
Beni sevebilme ihtimalini sevdim!
Not: Siz de Yılmaz Erdoğan Sözleri biliyorsanız yorum bölümünden ekleyebilirsiniz.
En güzel söz ve mesajların yer aldığı sitede bulunmaktasınız.
Güzelliğine benzetme bulmak zor. Kusura bakma heybemde sana benziycek kadar güzel bir şey yok.
Sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır.
Sana bakmak ALLAH'A inanmaktır. Yılmaz Erdoğan