İlber Ortaylı Sözleri

İlber Ortaylı Sözleri
2 yorum

Sayfamızda İlber Ortaylı Sözleri, İlber Ortaylı Özlü Sözler, yer almaktadır.

Türkler umumen tembeldir.

Tarihçinin ihtisası olmaz.

Spikerler Türkçe konuşmayı bilmiyor.

Kütüphane nedir? Beşeriyetin hafızasıdır.

Karadenizli müteahhitler, Mısır uzmanı oldu.

İhtilâlle demokrasi öğrenmek marifet değildir.

İyi muâmele edildiği yerde azınlıklar erirler.

Atatürk döneminde Avrupa’da demokrasi falan yoktur.

Bir toplum, iyi tarih yazıyorsa rafine bir toplum olur.

İLBER ORTAYLI SÖZLERİ

Kanuni’yi sevmek için Atatürk’e düşman olmaya gerek yok.

Tarih kâğıtla ve sözle olmaz, coğrafyayı bilmek gerekir.

Türkler olmadan bir dünya tarihi yazmak mümkün değildir.

Vergi toplayamayan devlet, devlet vasfına sâhip değildir.

Öyle bir hava vardır; esaret gören kimseler, başkalarını ezmeyi sever.

Yeni Türkiye diyen ya megalomandır ya tamamen cahildir ya da tımarhaneliktir.

Bugün müzede düğün yapılmasına izin veren görevli, yarın müzede çamaşır yıkar.

İkinci Dünya Savaşı, cephede öldürdüklerinden çok, geride yaşayan ölüler bıraktı.

İtalya kültürünü bilmeyenler, Avrupa kültürünü bilemez, tanıyamaz ve anlayamazlar.

Birinci Roma çok tanrılıydı. İkincisi Hristiyan’dı. Üçüncüsü Müslüman olamaz mıydı?

Toplumun geri kalmışı, insanlarını yeteneğine göre değerlendiremeyen toplum demektir.

Okumadan yapılan siyaset tehlikelidir, belediyeciliğe benzemez. Teferruatın bilinmesi gerekir.

Bizim Milli Eğitim camiamızı yönlendiren adamlar köylüdür. Bunların yüksek bir kültürü yoktur.

Bizim hayali Türk kahramanlara ihtiyacımız yok; her devirde, coğrafyanın her yerinde varız zaten.

Türkiye’de temel problem şu: Bilgili olanların yetkisi yok, yetkisi olanların çoğunun da bilgisi yok.

Osmanlıca, sadece Türkçenin Arap harfleriyle yazılmasıdır. Bunun ayrı bir dil olamayacağı çok açıktır.

Okuma özrü, gevezelik özründen geliyor. Türk toplumu konuşmayı seviyor, her şeyi konuşarak hallediyor.

Küçük Asya denen kıtanın üzerinde Türk devletlerinin kuruluşunun hazmedilemediğini çok açık görürsünüz.

Tarihte hiç bir ülke Gazze kadar küçük yüzölçümüyle bu kadar büyük bir trajedi ve acı yaşamış değildir.

Her nefis ölümü tadacaktır ayetini bankalara ve makam koltuklarına yazmalı. Tabutlara mezarlıklara değil.

Cahillik hiç ayıplanacak bir şey değildir hatta cahil tutarlıdır kendi içinde. Kötü olan yarı cahillerdir.

Osmanlıca bilmeyen Tarihçiler İngilizce bilmekle övünüyor. Bre İlber Ortaylı Sözleri cahiller! Osmanlıca bilmeden Tarih olur mu?

Sultan II. Abdülhamid, Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihi mirasının anıtlaşmasına önem veren bir hükümdardı.

Türkiye’nin içine kapanması, Batı medeniyetini reddetmesi, bir ‘Taliban rejimi’ne dönüşmesi mümkün değildir.

Birileri çıkmış yakın tarih öğretilmiyor diyor. Yakın tarih değil kardeşim, çocuklara önce tarih öğretilmeli.

Bir opera eserini icra eden cemiyet, bir çok işi topluca yapabilme ve örgütlenme kâbiliyetine sâhip demektir.

Tarihimizi düzeltilmesi zor hatalarla inşa etmekten kaçınmalıyız. Heyecan değil; düşünmek, planlamak lazımdır.

En utanılacak yönümüz tarih yaptığımız halde tarih öğrenmemek, tarih yazmamak konusundaki cahilce ısrarlarımız.

Koca bir kavmin binlerce kilometreyi üç asır içinde geçtiğini düşünün; bu kadar kısa bir dönem içinde bir fenomen.

1950 öncesinin tek partisinden bahsetmek artık politika kürsülerinin değil, 20. Yüzyıl tarihçiliğinin işi olmalıdır.

Türkiye’de yaşayıp ‘ben Türk değil, Kürt’üm’ diyebilir, ne var bunda. Şimdi o Kürt oldu diye ben mi Türklük’ten çıkacağım?

Her şeye bulaşmayın. Bunu gazeteler çok yapıyor. Kendine göre https://www.neguzelsozler.com yeni Türkiye kuruyorlar. B*k kurarsınız. Güldürmesinler adamı.

Kitabe okumak, eski Türkler arasında bir spordur; şimdi de olabilir fakat anlaşılan o ki yeni Türklerin başka merakları var.

Avrupa dünyasına Türkler dahil miydi? Coğrafya olarak evet, ama Avrupalılığı oluşturan en göze batan olumsuz unsur Türklerdir.

Türklerin son iki asrı bütün Doğu dünyasında ve Balkanlar’da dikkatle gözden geçirilmesi gereken büyük bir tarihi yolculuktur.

Atatürk devrinde tahılla beslenen; incir, üzüm satarak geçinen Türkiye, ufku ve vizyonu itibariyle bugünkünden çok daha ilerideydi.

Şu bir gerçek ki Türk Milleti olarak Osmanlı da biziz, Cumhuriyet de biziz. Osman Gazi de Atamız, Fatih de Atamız, Atatürk de Atamız.

Birbirlerini tanımayan, birbirlerinden şüphe eden kitlelerin bulunduğu yerde ne sulhüsalah yani barış, ne de onurlu bir eşitlik olur.

Türkler teşkilâtlanma yeteneği yüksek, askeri bir toplumdur. Yani Her Türk askerdir sözüne gülerler ama beğenin beğenmeyin bu doğrudur.

Enteresandır ve doğrudur, hafızası olmayan toplumların nerelere gideceğinin, sürükleneceğinin, dahası neler yapabileceğinin hesabı olmaz.

Cumhuriyet monarşiyi, hükümdarlığı reddedecek ve tenkit edecektir; bu kaçınılmazdır. Fakat bizde maalesef bir müddet sonra ölçü kaçırılmıştır.

Herkese yüksek tahsile kadar eğitim verirsen olmaz. Dolayısıyla bu uyduruk üniversite, uyduruk lise eğitimiyle yarı cahil bir nesil yetiştiriliyor.

Amerikalılar tarihi iyi yapıyorlar ama tarih yazan bir geçmişleri yok. Türkler de tarih yazdı ama film çeviremiyor. Hollywood endüstrimiz yok çünkü.

Her devşirme öyle bazılarının sandığı gibi zorla alınmaz. Hatta bazı fakir köyler çocuklarının bu yolla kurtulacağına, yükseleceğine inanarak gönüllü olurlar.

Fikir, sanat, eğitim, sanayi, tarım, adalet. Her konuda müthiş bir sefalet içindeyiz. Elimizde duble yollar, avm’ler ve lüks rezidanslardan başka bir şey kalmadı.

Ortadoğu dünyası romantizmle veya buluğ çağı bebesinin kinciliğiyle yanaşılacak bir saha değil. Çünkü bilsek de bilmesek de; istesek de istemesek de Ortadoğu’dayız.

Bulgaristan Halk Cumhuriyeti 300 bin Türk’ü bir anda sınırlarının dışına atmış; Edirne’de sınır kapısının önüne yığarak, “gelin, halkınızı alın” demiştir. Nitekim aldık da.

Besleyemeyeceği nüfusu üretmek çok ağır bedeli olan toplumsal bir hatadır. Zira, eğitilemeyen ve beslenemeyen göçmen kalabalıklar eninde sonunda marjinal cemaatlere dönüşürler.

Orhan Pamuk Hakkında “Kendisi İngilizce bilmediği gibi, Türkçe de bilmiyor. Yaşadığı bir toplumun kültüründen haberi olmayan bir yazar, Nobel de alsa doğru eserler ortaya koymaz.

Türk kimliği ve şuuru; tarih kitabı okuyarak, tarihi piyes seyrederek, tarihi film çekerek veya şiirle, müzikle oluşmuş değildir. Doğrudan doğruya kan, ateş ve kavga ile oluşmuştur.

Türk ordusu ricat etmeyi bilmezdi. İlk defa ricat etmeyi İstiklal Savaşı’nda öğrenmiştir. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın harp tarihimizdeki büyük katkısı düzenli geri çekilmeyi öğretmesidir.

19. ve 20. yüzyılın ilk yarısında popüler tarih yazımı Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu ve Selçuklu Hanedanı’ndan Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ı Osmanlı’nın Ata’sı olarak tasvir etmiştir.

İlk meclisin farklı dünya görüşlerine sahip mebusları bir amaç etrafında toplanmışlardı. Birinci Dünya Savaşı’nın galiplerinin kurmak istedikleri dünya ve düzen Türkiye’de kabul edilmeyecekti.

Bazen insan nasıl bir başardığının farkında olmaz. Keza o gün (Malazgirt Savaşı) Alparslan’a sorsanız on sene sonra Türklerin Sivas’a, iki yüz sene sonra da Balkanlara açılacağını bilemezdi.

Üniversite tabi ki açılmalıdır, ama Hakkari’nin Kastamonu’nun dağlarına değil. Her yere gidip üniversite kurulmaz. Ankara’ya yirmi tane kurarsın buraya gelen öğrenciler Ankara’nın nimetlerini görür.

İslam aleminde Türkler için bir model yoktur; çünkü biz modern bir dünyada muasır bir medeniyeti hem benimsemek, hem de onunla kavga ederek tarihimizi ve kimliğimizi korumak zorunda olan bir milletiz.

Türkler Avrupalıların sevmediği bir unsurdur. Bu çok açıktır. Çünkü Türkler militan bir kökene sahiptir, askerdir. Yani İranlılar gibi, Araplar gibi Müslüman, pitoresk, literatürü sevilen, egzotik bir unsur değildir.

Laiklerin hiç dünyayı gezdiklerini ve iyi okuduklarını zannetmiyorum. Türkiye’de eğitim herkese verilir ama kalitesiz olarak verilir. Bir toplumu dejenere etmek istiyorsan yarım eğitim vereceksin. Maalesef biz öyleyiz.

19. ve 20. yüzyıllarda Japon dediğiniz, Avrupalıya benzemek için önce gözünü ameliyat ettirerek işe başlamıştır. Bu ameliyatlar halen devam ediyor. İranlı hanımlar arasında da burun ameliyatı yaygın, bizde de sarışınlık.

Şimdi yoğun bir İngilizce eğitim modası var. Ne var ki herkes böyle yarım yamalak İngilizce öğrense emin olun Türkçe hayli geriler, çünkü abuk sabuk Türkçe konuşmaya başlar ve karıştırırlar; iyi öğrenenler ise Türkçeye İngilizce karıştırmaz.

Türkler olmadan 2. asır tarihi düşünülemez, mümkün değildir. Ama Türklerin kendilerini ifade etmeleri, ortaya koymaları, bir şekilde kendilerini yeniden üretmeleri yazıyla mümkün olduğuna göre, bizde de tarih 6. asra kadar geriye uzanabilir.

İkinci Dünya Savaşı’nın en belirgin görüntüsü, daha doğrusu zihinlerdeki kalıntısı, tonlarla bombanın neden olduğu harabeler değildir; toplama kamplarındaki cesetler veya Rusya steplerinde sürüklenen sivil esirler arasında kucağında çocuğuyla kurşunlanan analardır.

O ona bugün Alevi der, öbürü de kalkar başka bir şey der. Türkiye kıtasındaki insanların bu ayrımları kristalize olmamıştır. Fakat, erimiş bitmiş de değildir. Öyle kötü huylara başlarsanız, herkes herkesi öyle bir giydirir ki şaşarsınız. Binaenaleyh çenenizi kısacaksınız.

Tanzimat hareketi her şeye rağmen Türkiye idaresini modernleştirmek, bir başka deyişle merkezileştirmek yolunda önemli ilerlemeler sağladı. Tanzimat devri görkemle açılıp rezaletle kapanan bir tarihî olaylar bütünü değildir. Hüzünlü ve buhranlı bir atmosferde başladı ve öyle devam etti.

Sağcıyız, muhafazakarız diyor, hiç zannetmiyorum ben, Yahya Kemal’in muhteşem tasvirini kavrayamadığımız, bu şehri sevip Necip Fazıl gibi ciddiyetle baktığını, kaldırımlarını bile hissettiğini. Solcuyuz diyor; hiç zannetmiyorum ben, Nazım Hikmet veya Orhan Veli gibi severek, özlemle ve ciddiyetle baktığını.

Osmanlı Cemiyeti’nde şunu açık söyleyelim, klâsik devir ‘İslâm Devri’ dediğimiz -Abbasiye Devri’ ve ‘Orta Asya’da Timurlenk ve onun oğulları Uluğ Bey zamanında süren klâsik parlak ilmî gelenek bitmiştir. Osmanlı Dönemi bu klâsik ilmi geleneğin parlak olarak devam ettiği, hattâ devam edebildiği bir devir değildir.

Cumhuriyet Türkçedir, niye Türkçedir; çünkü cumhuriyetin kökü cumhur, cemaat anlamında people anlamında congregation anlamında bir Arapça kelimedir; ama o kelimeden cumhuriyet ve cumhuriyet rejimini türeten Türklerdir. Binâenaleyh mefhumun içerisi tamamen Türkler tarafından doldurulduğu için bu çok Türkçe bir kelimedir.

Siz hiç Ruslarla didişen bir Azerbaycanlı ya da Kazan’lı bir Tatar gördünüz mü o coğrafyada? Kendi milliyetini inşa etmek için başkasına saldıran var mı? Varsa da bu sağlıklı bir davranış değildir. Sloganımız başka kültürleri sevin ya da sevmeyin ama saygı duymak zorundasınız. Bu saygıyı da Türkler de bekliyor. Bütün mesele bu.

Hepsinin kendine göre yeni Türkiyesi var. Bunların kimine göre yeni Türkiye kadınların başını örtüp gezdikleri bir yer. Kimine göre herkesin namaz kıldığı bir yer. Kimine göre gökdelenlerin dikildiği bir yer. Kimine göre yeni Türkiye İslam birliğinin başını çeken bir memlekettir. Hepsi tartışılacak şeylerdir. Yeni Türkiye lafını eskiler de ediyordu. Onlar da hayalperestti.

Şimdi şunun kesin tespiti lazım: Milliyetçi muhafazakar dediğimiz kesimin bizdeki gibi kasabalı, içine kapanık, dünyayı bilmeyen, lisan bilmeyen, yabancı milletleri okumayan, takip etmeyen, onlarla konuşamayan, onlarla birlikte bir mekanı, bir havayı soluyamayan insanlar olması düşünülemez. Yani milliyetçilik aslında çelişkili gibi görünür ama, enternasyonalizmden geçmelidir.

Her gün her hastanede hekim dövülüyor. Birtakım adamlar, 80 yaşında amcası öldü diye kabile halinde basıyor doktorun ofisini. İnsaf birader yani! Takım halinde önce doktoru, onu bulamadıysa hemşireyi, hastabakıcıyı dövüyorlar. Hastaneye giden öbür insanların sesi çıkmıyor. Şimdi bunu İngiltere’de düşünebilir misin? Böyle hödükler doktor dövecek, o poliklinikten hizmet alan halk “Bana ne diyecek.

Çağrı Bey’in oğlu Alparslan bizim vatanımızın kurucu babasıdır. Bu kurucunun; Malazgirt Savaşı’na ve oradaki müthiş galibiyete, bir Bizans ordusunun ilk defa bu kadar ezilmesine, düşman başkomutanını esir etmesine rağmen Batı’ya yönelip Bizans’ı yutma gibi bir hırsı yok. Kendisinin düşüncesi, o devirdeki bir Ortadoğu hükümdarının realizmini gösteriyor. Hedef; Suriye, Bağdat, Bilâdü’ş-Şam ve tabii ki Mısır.

Liyakata dayanan terfi sistemi tıpkı eski cemiyetteki gibi devam etmektedir ve dolayısıyla da bu toplumda tıpkı eski Osmanlı sistemi gibi sınıflaşma meydana gelmemektedir. Yani o anlamda bir sınıflaşma, sâdece belirli sınıfların hâkim olduğu ordular ortaya çıkmamaktadır. Belirli zümreden insanların hâkim olduğu bürokrasiler ortaya çıkmamaktadır. Bu, osmanlı ve Cumhuriyet Türkiyesi için ortak ve mümtaz bir özelliktir.

Batı’da insanlar vardır, bilerek dini reddederler. Vaftiz bile edilmemiştir fakat Hristiyanlığı bilir. Burada ise korkunç bir cehalet hakim. Yani muhafazakarlık ya da ilericilik, alternatifini bilerek, onu bilinçli olarak yok etmekten geçer. Yoksa din kültürüyle hiç alakası olmayan bir adamın ilerici olması çok da önemli değildir. Batı’daki laik düşünür tipi Ernest Renan’dır. Yani çok ileri bir bilgi ve bilinçle dini reddeden bir kişi.

Türkiye’de tuhaf bir komünizan eşitlik anlayışı var. Adam zekaları, bilgileri, görgüleri eşitlemeye çalışıyor. Allah hiç bir zaman insanları eşit yaratmıyor. Bunun biri güzel, biri çirkin. Bir tanesi zeki, öteki değil. İnsanları bu şekilde eşitlemeye çalışmak Stalinist bir anlayıştır. Bizimkiler parası olmayanlarla parası olanları eşitleyeceğine zekaları eşitlemeye çalışıyor. Zeki olmayan bir çocuğa vereceğin eğitimle zeki olanı nasıl ziyan edersin?

Her yere fakülte kuruyorlar, here yere üniversite zaten kurulmaz. Çünkü Türkiye’de merkezin dışındaki kurumların kendi başına ne hükmü ne şahsiyeti ne de bir gelişme trendi vardır. Biz İngiltere’nin ya da Almanya’nın küçük kasabaları gibi değiliz. Bunlar bizde hakikaten merkezin çok dışındadırlar. Böyle yerde üniversite olmaz. Olunca zararlı oluyor, faydalı olmuyor. Çok önemli bir şey. Gençlerinizi iyi yerde yetiştirmiyorsunuz. Bu kasabada yetişen insanın zihniyeti de ona göre oluyor. Bu yırtılmaz mı; yırtılır, bunu değiştiren vardır. Ama kural umumiyetle maalesef böyledir.

Turgut Özakman Sözleri

Sayfamızda Turgut Özakman Sözleri ve  Turgut Özakman Kitap Alıntıları yer almaktadır. Kаğnı kаmyo

Türkiye yahut Türkmeniya ismini dünyanın en zeki, en bilgili insanları vermiştir. İtalyanlar, Cenovalılar ve Venedikliler tarafından verilmiştir. Çünkü bu adamlar coğrafya bilirler. Etrafı kollarlar. Bir kavramın saçmalığını anlamak için yapacağınız ilk şey onu ilk evvela tercüme etmektir. ‘Türkiyeli’ gibi bir kavram başka dillere çevrilir mi? Çevrilir dediğin zaman ne kadar gülünç olur ona bakacaksın. İkincisi dünyada ‘Türkiyeli’ olmayıp da Türk olan vardır. Türkiye bunun coğrafyasıdır. Ben bunları fantezi, fikir jimnastiği olarak görüyorum. ‘Türkiyeli’ bidon bir kavramdır. Çeviremezsiniz, bundan bir üst kimlik de yaratamazsınız. Sağa sola bakarak bu tür kavramlar kullanamazsınız.

Coğrafyayla kimlik edinilmez. Mesela Fransa memleketin adıdır. Hiç kimseye Fransa’dan türeme bir isim verilmez. Bizim adımızın da Türkiye’den mülhem olması şart değil. Türkiye bir memleketin adıdır. Türklerin ülkesi demektir. Eskiden Türkmen de denildiği için Anadolu’ya Türkmenya, Turkia veya Türkmeniya diye 12. asrın İtalyanları ad koymuştur. Bu coğrafyadaki etnik grupların kendi kimliklerini, dillerini, kültürlerini yaşatmak haklarıdır. Tabii bunu yapmak için de bilhassa onların münevverlerinin çok gayretli ve çalışkan olmaları gerekir. Önemli olan bu değil. Mühim mesele herkes kendi kimliğine sahip olur, kendi adını söyler, kendi dilini öğrenir, kendi kültürüne sahip olmaya çalışır. Fakat siz kalkıp da bu yüzden öbürünün kimliğini kaldırmasını isteyemezsiniz. Bu gülünç olur, mantık dışıdır bir kere.

Benzer Konular
@leyla 4 yıl önce

Çok güzel olmuş

@adnan han 10 yıl önce

Neden cumhurbaşkanı adayı olmazsınız sayın ilber ortaylı.

Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş bulunuyorsunuz. Daha fazla bilgi için tıklayınız